31 Aralık 2025 Çarşamba

Dünya Iyilik Elçisi - Yılın son günü

 



Yılın son günü gelmişti. Nedense yılın son günü gizemli, hüzünlü, duygulu, bir veda burukluğu hissettirirdi. Güneş, 8 yıldır yılbaşı kutlamıyordu. Çünkü içinde bulunduğu kitle yılbaşına inanmıyordu. Ayıptı, günahtı, kitleleri takip etmekti, kutlamamak için bir sürü nedenler verilmişti ona. Halbuki çocukluğunda her yıl ailesiyle beraber kutlama yaparlardı. O günü heyecanla beklerdi. Ne de olsa bu bir parti havası getirirdi eve. Kuruyemişler alınır, annesi hindi pişirirdi. Güzel bir sofra kurulur, arkadaşlar, komşular davet edilirdi. Evde yılbaşı ağacı bile kurulurdu. Anı yaşamak, eğlenmekti amaç. Gideni sevinçle uğurlamak, yeni gelene merhaba demeti. 


Nedense eğlenmek ayıp olmuştu yıllardır. Fazla gülmek bile kalbi katılaştırıyordu.

Parti yapmak, gezmek, büyük eğlence parklarına gitmek malayani sayılmıştı ve dünyaya çekiyordu. Aman sakın çok eğlenme! Dünyayı çok seversin sonra. Ne de olsa bütün ruhsal öğretiler dünyadan elini eteğini çekmeyi gerektiriyordu. Madem An’da yaşamak amaçtı, o zaman yaşamalıydı. Bunlar yaşayacak bir hayat da bırakmamıştı. 


Bugün bir karar vermişti Güneş. Bugün yılbaşı kutlanacaktı. Tüm baskı ve yargılamalara rağmen, seni korumak için yılbaşı kutlamana izin vermiyoruz demelerine rağmen o parti verilecekti. 

Daha evde hiçbir şey hazır değilken, arkadaşını davet edecek bir kart hazırladı. Üzerinde noel babalı simli bir kart buldu, kartpostal koleksiyonundan. 


Sevgili Nelly, 

Bugün evimde düzenleyeceğim yılbaşı programına davetlisin. Lütfen istediğin kıyafetini giy, istediğin ruh halinle, istediğin saatte, istediğin kişiyle evin giriş kapısında benimle buluş. 


Yer: özgürlük caddesi, partileme mahallesi, numara 11

Saat: Akşam 6’dan sonra ne zaman istersen.


Kırmızı Noel babalı kartpostalı evinin posta kutusuna bıraktı. 


Dışarıda soğuk bir hava vardı. Ellerinde renkli yün eldivenleriyle, kar botlarıyla marketin yolunu tuttu. 

İşe ilk olarak kuruyemişler alarak başlamalıydı, en iyi bildiği ve hatırladığı buydu son yılbaşı partisine dair. ‘Çam fıstığı, badem, kaju, fındık ve ceviz karışımı lütfen’ dedi tezgahtar amcaya, Onun da burnu pembeleşmişti soğuktan. Marketin içi soğuktu. Isıtıcılar bozuluvermişti ve onarmaya gelecek genç adam da diğer mekanlara yardıma gitmişti. 


Sonra cips, çikolata, meşrubat reyonunda dolaşmaya başladı Güneş. Paketleri alışveriş arabasına doldurmaya başladı. Yoldan geçerken de burrito, fajita, salsa, guacamole alırdı Meksikalı amcadan. 

Birkaç da parti malzemesi ekledi arabasına. Kırmızı, gümüş renklerde parlak kartondan süsler aldı. Bir de kutlama keki aldı, üzerinde ışıltılı patlayan mumlardan vardı.


Eve gider gitmez şömineyi yaktı. Demirin yere çarpış sesi duyuldu. Acelesi vardı. Bugün yıllar sonra bir yılbaşı partisi kutlayacaktı. Arkadaşı gelmek üzereydi. Hemen sofrayı hazırlamaya koyuldu. Altın sarısı bir örtü serdi masanın üzerine. Tam ortasına çam ağaçlarından yuvarlak bir süs ve tam ortasına ışıklı cam bir vazo.

Altın sarısı plastik çatal ve bıçaklar, kartondan tabaklar. Ne de olsa bu son anda kararlaştırılmış bir partiydi ama yine de çok güzel ve an’da geçmeliydi. Hediye paketi de yapmıştı arkadaşına. Evde sıcak bir hava, yılbaşı masası olabildiğinde hazır, en rahat kıyafetini giymişti. Kapı çaldı ve arkadaşı kapıda en rahat kıyafetiyle, eldivenleriyle ve kar botlarıyla belirmişti, elinde özenle kaplanmış bir hediye paketi. 

Bundan sonrası herkesin hayal dünyasında… Sizce nasıl bir parti gerçekleşti? 

Dünya Iyilik Elçisi - Giriş



Başkahramanımız Güneş…

Kız okurlarımız için kız, erkek okurlarımız için erkek… Ya da kendini nasıl hissediyorsan…

Güneş’in içinde bir şeyler kıpırdanıyordu, tanıdık bir his, ama çok ötelere itilmiş, saklanmış ve utanılmış bir his. Kendin olmak. 

Çabalıyordu, zorluyordu Güneş, çocukluktaki hislerini yeniden yaşamaya, gün yüzüne çıkarmaya çalışıyordu. Özgürce konuşabilmenin hasretini çekiyordu, bir kere olmuştu yıllar sonra. İçinden gelen kelimeleri arkasını düşünmeden söyleyivermişti karşısındaki çok eski dostuna. Ve işte şimdi o anın verdiği güç ve tanıdık muhteşem hisle büsbütün kendi olarak konuşmak, anlatmak istiyordu. İçindekileri tüm dünyaya cesurca anlatmak istiyordu. Boğazı düğümlenmeden, çatallaşmadan, silikleşmeden… Özgürce, bangır, bangır, dobra dobra konuşacaktı, anlatacaktı… Belki de yazacaktı.


Özgürlükler ülkesi Amerika’daydı. Özgürce konuşabilecekti, gezebilecekti, tanışabilecekti, yeni insanlar, kültürler tanıyacaktı.Hani burası özgür bir ülkeydi ya, ondan gelmişti buraya, o heyecanla, kendi olabilmenin heyecanıyla. Ama gerçeklikten çok uzaktı bu yaşadığı hayati durum. Uzak Doğulu ülkelerden insanlarla çevriliydi etrafı. Ne istediklerini söyleyebiliyor, ne kendi olabiliyor, ne cesaret edebiliyordu. Kabul edilmemek, sevilmemek, terk edilmekten korkuyordu. Gittikçe kendinden uzaklaşmıştı. Kendi olan hiçbir şey kalmamak üzereydi. Bir yardım çığlığı atarken, eski bir dost hayatına giriverdi. Ona kendini hatırlatmıştı saniyenin onda birinde… İş işten geçmişti artık. Zaman kendini hatırlama vaktiydi… Zaman kendini gerçekleştirme vaktiydi… Zaman içindeki hikayeleri anlatma vaktiydi.