31 Ağustos 2019 Cumartesi

Saygı Üzerine


Resmi olarak yazın son günündeyiz.
Yarın "sonbahar"a giriyoruz. Bakalım ne zaman gerçekten de sonbahar gelecek. Evet, evet şu yaprakların dökülmesi, yağmurun yağması ve ipli botlarımızdan bahsediyorum.

Eylül, Ekim, Kasım hepsi birbirinden güzel olacak yine.

Koskoca bir Ağustos daha geçti. Yaz geride kalıyor. Son 3 senedir yaz tatili yapmıyorum aslında. Bir yere tatile gitmiyorum yani. Deniz, kum, güneş falan yok. Çadır ve sert zemin de yok. Öyle geçiyor işte bir şekilde. "Böyle de oluyormuş demekki" dedim. İlla yaz tatilinde bir yere gitmek gerekmiyor. Anneanne ziyareti belki. Tabi isterdim, belki ileride.

Aslında bugün biraz da gerginim. Evden koşarak uzaklaştım. Kahvaltı bile yapmadan. Bir de kahvaltı sofrası eleştirilerini kaldıramayacaktım. Problem tabiki "ablam". Sürekli beni eleştiriyor ama sürekli. Söylediğim bütün lafları ağzıma tıkıyor. Tamamiyle yanlışım ona göre. Çok daha iyi biri haline getirmeye çalışıyor beni anlıyorum. Lakin bırakmıyor ki şu deneyimleri kendim elde edeyim. Kendi kusurlarını görmeyip sürekli benim kusurlarımı arıyor, yüzüme çarpıyor. Hem de insanların içinde. Ayrım yok. Ona göre terbiyesizim tabi. Çünkü kendi fikrimi söylenmeye yelteniyorum. Edepsizim onun için. Ama kendisine "Edebi öğreneceğim bir model olsa öğrenirim." desem çığlıklar atar yüzüme.

Ablalık böyle bir şey olmamalı. Daha çok sevgisini hissetmeliyim. Yanlış olduğumu, sürekli yetersiz olduğumu değil. Her şeyin bir stili var. İyiliğini istediğin insanları da güzel bir şekilde yönlendirebilirsin. Bam bam suratına vura vura kazıya kazıya değil. Ne oldu şimdi? Yanında durmak istemedim, kaçtım. Muhtemelen kaçmaya devam edeceğim.

O kadar negatif olduklarını keşfediyorum ki çevremdeki bir iki insanın. Bana bulaşmasınlar diye kaçıyorum yanlarından. Ama ne yapıp edip aklıma kazınmayı başarıyorlar. Sözleriyle, davranışlarıyla. Sabrediyorum. Ne de olsa terk edemem onları. Seviyorum, sevmiyor değilim. Sadece biraz daha saygı ve anlayış bekliyorum. Herkes gibi. Her birey gibi.

Benim de kendime ait bir alanım, sınırlarım var. Saygı bekliyorum.

Söylemiyorum yaptıklarımı. Yazdığımı söylemiyorum. Hikayeler, şiirler yazdığımı söylemiyorum artık. Burası benim dünyam oldu. Girmelerine izin vermiyorum. Kapıları kapatıyorum sık sık artık. İzin verdiğim ölçüde iletişime girebiliyorlar benimle.

Anlamazsınız çünkü.

Kendimi de eleştiriyorum. Doğru söylüyor diyorum. Değiştirmem gereken şeyler var. Yalan değil. Ama bunu kayaya çarpar gibi öğrenmek istemiyorum ben.

"SEN KENDİNE BAK, BENİ BİR SAL!!" demek istiyorum. Yakama yapışıyor gibi. Dün gece bile rüyamda ablamla kavga ettim.

Bir iş teklifi vardı rüyamda, kabul etmedim. Sordu ablam, "İş ne oldu?". "Ben kabul etmedim." diyebildim. "Nankör" dedi. "Senin karşına fırsat çıkarıyor Allah, sen kabul etmiyorsun.".

İşte aynen böyle. Sebeplerimi dinlemeden, yargı, etiket ve yaftalama. Hemen nankörüm, yargıya varıldı.

Ondan sonrası da rüyamda bile gerilim. Uyanınca yüzünü görmek istemiyorum tabi. Çıktım evden.

Belki haklısın, belki kesinlikle doğru söylüyorsun. Ama ben senden 8 yaş küçüğüm. Sen de bu yaştaydın. Hiçbir şeyin farkında bile değildin. Avare avare geziyordun. Şimdi beni mahvediyorsun. Benden başka şeyler bekliyorsun.

Üzgünüm. Yüzüne söyleyemediğim için buralara kadar yazıyorum.

Seni seviyorum ama lütfen beni eleştirme. Bana saygılı ol.

Dilemma

Günaydın, günaydın!
Yazın son gününden herkese merhaba,
Bugünün şarkısı "Dilemma", baya bir geriye ışınlanıyoruz. Bazılarımızın çocukluğuna.

İlk bilgisayar çıktığı zamanlarda bizim eve de bu klip girmişti, bütün gün baştan açar açar dinlerdim.

Keyifli dinlemeler. :)


Nelly - Dilemma ft. Kelly Rowland



Edischar

30 Ağustos 2019 Cuma

Happy New Year!


Bugün günlerden , 29 Zilhicce 1440.
Hicri yılın son günü. Bu akşamdan itibaren Hicri yeni yıla giriyoruz.

1 Muharrem 1441 i karşılayacağız.

Yeni niyetler, hedefler belirlemek için çok güzel bir gün.
Hadi ama! Bırakalım şu aşk meşk hikayelerini. Heredot'u eski yılda şutlayıp yerine başarılarla dolu, temiz niyetler ve heyecanlarla dolu taze bir yıl dilemenin tam da zamanı!

Dün akşam Amerika'dan çok güzel hediyeler geldi. Denizatı desenli mavi bir defter, güzel bir pilot kalem ve waldorf örgü şişleri..

Defteri daha sonra özel bir konu için saklamayı düşünmüştüm. Lakin yeni yıl ve her gün zaten çok özeldi. Sabah uyanır uyanmaz yeni defterim ve kalemimi kullanıma açtım. Niyetlerimi, hedeflerimi yazdım. Yanında da ılık limonlu suyum bana eşlik etti.

Eski kullandığım defterleri an itibariyle kapatıp bu defterden devam etmeye karar verdim.
Her şey yepyeni ve taze..

Bu yeni yılda daha çok gülmeyi, daha pozitif düşünmeyi, insanları daha çok sevip fedakarlık yapmayı niyet ediyorum.

Kendime sakladığım niyetlerim denizatı desenli defterimde benimle beraber güvende.

Bu yeni yıla, güzel yeni kıyafetler giyerek, sadaka vererek ve mutlu olarak gireceğim. Dostlarla beraber güzel bir yemek ile karşılayacağım. Günümüz ve yeni yılımız şimdiden hayırlı olsun!

Edischar'dan Sevgiler...

28 Ağustos 2019 Çarşamba

Sörfçü Teslimiyeti



Unut sevme beni dırıdırı
Bu aşkın sonu dırıdırı
Ne yazık ki hicraaaaan
Gözyaşı doluu..

Unut onu gönlüm, unut onu sen de. Daha nice ayrılık, unutmak üzerine söylenmiş şarkı yazabilirim. Ve son bir defa Elveda Heredot!

Sanırım neler olduğunu siz de merak ediyorsunuz.

Sabah 8.30'da uyandım bir güzel giyindim, süslendim, oturdum Heredot'u bekledim. Saat 1 oldu 2 oldu 3 oldu derken ne arayan vaar ne soran. Bu arada da hep youtube dan ilişkiler üzerine uzman kişilerin videolarını izliyorum.

Yok efendim "bir adım ileri, bir adım geri atacaksın", "havalı olacaksın ama çok da İngiliz kraliyet kraliçesi olmayacaksın", "doğal olacaksın ama güveneceksin kendine", "gülümseyeceksin ama kafanı aşağı eğeceksin", "pozitif olacaksın ama çok da şaklaban olmayacaksın" derken derken "Artık yeteeer!" dedim. Ben zaten kendi halimde de çekici biriyim dedim. Yeter bu saçmalık, daha ilişkinin "i" si yok ortada, "ilişkide nasıl ilgiyi kaybetmezsin" videoları izliyorum. Sanki Heredot'u tavladım da ipleri elimde tutmanın yollarını arıyorum. Kesinlikle "Alfa kadın"mışım ama onu öğrendim.

Neyse en sonunda müşteri hizmetlerine gittim tekrar. Gelecek ekipten biri rahatsızmış, diğer arkadaş tek kalmış, ondan kimse gelmemiş. Zaten de aynı ekip gelmezmiş.. Bugün internet hallolsaydı bile o gelecek kişi Heredot değildi anlayacağınız.

Artık kadere teslim olacağız, napalım. Bu aşamadan sonra hayırlısı buymuş demek düşer bana da.
Hem tanımıyorum bile daha..

Tabiki bir sürü kriterim var benim de kendi çapımda. Eğitim seviyesi yüksek olsun, bilgili olsun, kültürlü olsun, her akşam uyumadan kitap okusun, İtalyan restoranından yesin ama çok da parayı savurmasın :)))

Her ne kadar kriterlerin olsa da o an birinden etkileniyorsan hepsi kayboluyor işte. Daha henüz mantığı devreye sokmayı öğrenemedim.

İyiden iyiye iş aramaya başlamalıyım artık. Hayatımı bu yönde devam ettirmeliyim. Zamanı geldi diye düşünüyorum. Ha hemen olmaz belki o zaman da strese girmemeliyim.

Bazen de sadece teslim olmalısın.. Yine hayatın akışına teslim oluyorum..

Kitap okuyup, biraz dinlenmem gerek artık. Ve 2 GB kalan internet paketimin son demlerindeyim. Battı balık yan gidermiş..

Haydi kalın sağlıcakla. (Üzgünüm pek bir şey çıkmadı bu Heredot'tan, ben de hayal kırıklığına uğradım.)
Edischar.

27 Ağustos 2019 Salı

Ya Gel Ya da Git


Kafamda deli sorularrr???

Evet, bir Heredot yayını ile yine beraberiz. Neden? Çünkü aklımdan çıkmıyor bu kahrolası Heredot. Zalımın oğlu. 

Dün internet başvurumu yeniledim. Elektrikçi geldi baktı, hatta hiçbir problem yok. "Bunlar sizi başından savmış abla" dedi. Ben öyle denince dellendim tabi. Neredeyse arayacağım bu Heredot'u. Kafa göz, ağız burun, Allah ne verdiyse sayıp söveceğim o derece. Bir de bahane çıktı ya aramak için. Neyse ki hanımefendi kimliğim buna müsaade etmedi.

Bu sabaha randevu vermişlerdi. Heredot "ha geldi ha gelecek" diye giyindim, evde bekledim bütün gün. Meğersem iptale düşmüş abonelik. Sonra bir daha başvuru yaptım. Dedim bu böyle olmaz, gideyim müşteri hizmetlerine dilekçe vereyim.
Üşenmedim gittim müşteri hizmetlerine. Anlattım durumu. Fotoğraflarla da kanıtlı gittim ama. Elim boş dönmek istemiyorum. 
O arada da sıkıştırdım araya "Bir de bana, gelsin onlar baksın o zaman! dedi. Ayıp yani.". Telefonunu da verdim. İsmini de söyledim. Oh olsun. Uğraşsın biraz. Yanımda aradı adamcağız ama açmadı bu. Açsın istedim. Sesini duyayım da istedim..

Şimdi yarına var randevu. Hadi bakalııımmm! 

Yarın Heredot mu gelecek, yoksa bir başkası mı?
Eğer Heredot gelirse nasıl davranmalıyım? 
Ya bu Heredot gibi heykel, sarışın, mavi gözlü, uzun boylu, aslan parçası çocuğu kaçırırsam? 
Tamam evet dangozun teki gibi davranıyor olabilir ama belki başka sebepleri vardır?
İyi düşünsek biraz? Zaten ben onun bir ilgisini çekeyim. Yüz vermeyeceğim. Valla bak. Kaçan kovalanır taktiği ile bir güzel yola getiririm.

Lütfen şans benden yana olsun. Lütfen bu Heredot iyi biri çıksın. Lütfen benden hoşlansın. Lütfen, lütfen..
Lütfen elektrik elektronik mühendisi olsun ama boş zamanlarında internet bayisinde çalışsın haha. İsteklere gel.

Ah be Heredot, ya gel, ya da git.

Onun dışında, bugün Arapça dersim vardı. Dün biraz da fotoğraf çekmiştim. Aşağıya salıyorum.







Edischar.

Mimimimimimim


Evet, gelelim Mim'in faydalarınaa..

Can Uzunyol'un başlattığı, Taha Akkurt ve Bi Çaylak arkadaşlarımız tarafından mimlediğim soruları cevaplayacağım.En içtenlikle.

Bu heyecanlı blogger çok hoşuma gidiyor! Bir giriyorum anasayfaya, mimler, etkinlikler falan baya dinamiğiz! Çok memnunum bu durumdan.

Şimdi sorulara bir göz atalım. Şıklar neler? :)

1. Yaşınız 60-65'e geldiğinde yaşamak istediğiniz yer ?

Amerika'da, bir çiftlikte.
Biliyorum çok kısa ama cevabı bu, eminim, son kararım.

2. Bir hedefiniz var mı ? Varsa neler ?

Aslında bu soru benim mimde olmasına rağmen cevap hazırlamamıştım.
Hedefsiz olmaz. Bu soruyu sayfamı takip eden tüm arkadaşlar bilir.

Hedeflerim, kısa süreli ve uzun süreli olarak ikiye ayrılıyor genelde. -Son adımı değil hep bulunduğum konumdan bir sonraki adımı düşünürüm.-
Şuanki hedefim İngilizce çalışıp, intermadiate seviyemi pekiştirmek, akıcı İngilizce konuşmak. Montessori öğrenmek, Arapça öğrenmek. İşe girmek de hedeflerim arasında.

Uzun vadeli hedefim/hayalim ise büyük bir inşaat şirketi kurmak. Şuan hayalim için bir şey yapabiliyor muyum? Hayır, ama hayatın fırsat sunacağı noktalar olacağından eminim.

Ve sanırım son günlerde kendi tarzımda çok okunan bir yazar olmayı hedeflemiş olabilirim.

3. Blogger'la nasıl tanıştınız ?

Blogger'ı seneler önce açmıştım. 2012'de galiba. Buradan hiçbir şey anlamayıp paylaştıklarımı silmiştim. Tarlaydı buralar epeyce.

Geçen ay, yazmaya çok büyük bir ihtiyaç duydum ve konu buralara kadar geldi. Artık düzenli bir şekilde blog yazıyorum .

4. Gurur duyduğunuz başarılarınız varsa nelerdir ?

İnsana gurur sıfatının yakıştığını düşünmüyorum. Sadece güzel şeyler yapabilme fırsatını bana veren Allah'a şükrediyorum. O nasip etmese olmazdı..

5. Boş vaktinizde neler yapıyorsunuz ?

Bu soruya da aynı şekilde kendi mimimde cevap vermemiştim.
Şuan boş zamanım yok:
Çünkü yemeden içmeden kitap okuyorum , blog ile ilgileniyorum, yeni yemekler deniyorum, ev işlerini hallediyorum, İngilizce çalışıyorum, dizi-film izliyorum, pazara gidiyorum, Bursa'nın bilmediğim yerlerini geziyorum, bol bol siyah-beyaz fotoğraf çekiyorum, kütüphaneye gidiyorum, evimdeki fazla yemekleri komşulara dağıtıyorum, yeni bloggerlar keşfediyorum, ( internet bağlatıyorum dermişim haha ).
Bu şekilde. Zamanım o kadar doldu ki, çok şükür. İlk bu blogu açtığımda yapacak iş bulamıyordum ve böyle bir soru hazırlamıştım. Zaman ne çabuk geçiyor..

Çok keyifli bir mimdi, hazırlayan ve beni mimleyen arkadaşlarıma teşekkür ederim.

Ben ise ;

Açelya , 1gunce , Dert Anası Gülhan , Rehitu , Yıldız  ı mimliyorum.

Sanırım diğer herkes çoktan mimlenmiş :)

Hadi pamuk eller klavyeye !

Edischar.

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Little Little in to The Middle


Ufak çaplı bir kalp krizinden sonra herkese "Selamlar!"
Blogger'a bu kadar zaman ayıracağımı tahmin etmediğimden, eski bir mail adresi üzerinden yayınlarımı ilerletiyordum. Baktım olacak gibi değil. Kaldı ki mail adresim abuk subuk karakterler içeriyor. "q" harfi, "_alttan tire_" derken dedim şunu bir değiştireyim.

Ay! Değiştirmez olaydım.Elimi sürmez olaydım! Gitti mi bütün takip listem.. Dedim "eyvah! şimdi sayfayı da kaybedeceğim!" Yeminlen sayfa bloke oldu sandım. Edischar macerası bitiyor sandım..Verilmiş sadakam varmış, çok şükür bir şey olmadı sayfaya. Eğer size attığım yorumlardan sayfama ulaşamazsanız sebebi, kullanıcı mailimin değişmiş olmasıdır.

Bu kalp krizinden sonra azcık kafa dağıtmak istedim. Açtım 140 Journos 'u. Çok sevdiğim bir Youtube kanalıdır 140 Journos. Bir çok belgeselini izledim. Yenisi çıksa da izlesek modundaydım. "atanamayan öğretmen" isimli belgesellerini izledim. Başlık ile atanamayan öğretmenlere mesaj veriliyor sanırım. Hani o kadar atanamayan öğretmen var, gidip ihtiyacı olan küçümenlere yardım edin der gibisinden. Spoiler vermek istemiyorum fazla ama izleyin derim. Zaten 14 dakika sürüyor topu topu.

Biz burada nelerden şikayet ediyoruz, doğudaki kardeşlerimizin yaşadığı hayata bakın.. Haberimiz dahi olmuyor onlardan. Sonra da şantiyelerde doğulu işçileri görünce beğenmiyoruz, laf atıyoruz. Adam okuyamıyor, para kazanmak zorunda.. Neyse daha fazla spoiler yok. İzleyin.


İnternet sorunum bir boyut daha atladı. Şirket, aboneliğimi başlamadan iptal etti. Gidip elektrikçi bulmam gerekiyormuş. Bu hallolunca yine Heredot gelecek galiba. Emin değilim ama salak Heredot'un söylediği her şey yanlış çıktı. Bir işi beceremiyon daha. Bana artistlik yapıyon. Her neyse konumuz Heredot değil.

"Keşf-i Blogger" etkinliğimiz tüm hızıyla devam ediyor! Katılan herkese teşekkür ederim. Siz paylaştıkça, dalga dalga büyüyecektir. Eminim.
Yazıyı olduğu gibi paylaşıp altına linkinizi eklemeniz yeterli. Bizim gönderinin altına da katıldıktan sonra yorum atarsanız, sizi de listeye eklemiş oluruz.

Bugün Mudanya planım vardı ama bu internet işlerinden ayağımızı mahalleden dışarı atamıyoruz ki. Geldim yine kütüphaneye. Biraz daha takılırım burada, belki bir kahve içmeye dışarı çıkarım bugün. Alırım kitabımı da yanıma.
Muhyiddin Şekur - Yazdan Kalan Son Gül kitabına devam ediyorum. Çok sevdim yazarı, anlatım tarzını.

Okumak istediğim o kadar yeni yazar var ki, sıra ne zaman klasiklere gelecek merak ediyorum.

Güne bir şiir hediye ediyorum ve yazıyı sonlandırıyorum.


Olmaz mı? 
Olmaz mı ben seni sevsem dondurmacı kuyruğunda 
Ve üzülsek ikindi vakti 
Bir arabanın şerit ihlaline, sundurmada oturan çocuğun üşüyüşüne 
Balkondaki çamaşır ipinin kısalığına 
Ve yolların sabunla yıkanamayışına 
Ne yani? 
Toplasak hepsini 
Senle ben olmaz mı?
Sardunyaları sarkıt pencereden 
Başka bir hayat dileyelim, 
Kimseye el etmeden 
Ne olur yani?
Gerçekle bir bağım varsa, o da düşlerimdir…
Bana güzel şeylerden bahset n'olur

Jehan Barbur


Give me a hug.
Edischar.

25 Ağustos 2019 Pazar

Keşf-i Blogger Etkinliği


Herkese içten bir "Merhaba",

Blogger dünyasını yeniden neşelendirmenin, harekete geçmenin vakti geldi!  Sürekli aktif paylaşım yapan, blog yazmayı seven arkadaşları tanımak istiyoruz. Daha çok tanışıp, kaynaşmak istiyoruz. Onlara, sizlere ulaşmak, konuşmak, paylaşımda olmak istiyoruz.

"Keşf-i Blogger" Etkinliği.

Bu yayında yapılması gerekenler çok basit;

1-Linklerini paylaşan güzel arkadaşları takip etmek.
2-Kendi güzel linkinizi yazının altına eklemek.
3-İçtenlikle yazıyı sonlandırmak ve blogger arkadaşları bu etkinliğe davet etmek :)

*Size ve daha çok yazara ulaşabilmek için etkinliğimizi es geçmeyin lütfen!

Sevgiler.

Edischar ve Taha Akkurt



Blog Linklerimiz;

edischar.blogspot.com

akkurttaha.blogspot.com

sadevederin.blogspot.com







gunesebakarken.blogspot.com

tarifdunyam.blogspot.com

mavigokyuzununelleri.blogspot.com 

kitapeylemi.blogspot.com.tr

guzellikalgisi.blogspot.com

nurruyakaya.blogspot.com

aranizdanbirilehayatadair.blogspot.com

burasihayalkahvesi.blogspot.com

geceblg.blogspot.com

fairytaleess.blogspot.com

sevdadanyazilar.blogspot.com

benimisimdikis.blogspot.com
(Linkinizi tam şuraya ekleyebilirsiniz)

Güllaç ile Tomi - Yetişkinlere Masal


Şeker Sokağı sakinleri bugün pek mutluydular. Gökten pamuk şeker yağıyordu. Çocuklar bir eliyle şekerleri biriktiriyor, diğer elleriyle pamuk şekeri yiyorlardı. Mavi, pembe, sarı, beyaz pamuk pamuk yağıyordu.

O gün dereden ballı süt akma günüydü. Sokak sakinleri sütten bardak bardak içiyor, sütü şişeleyip doğru evlerine, yaşlı teyzelere götürüyorlardı. Çocukların yüzünde neşe, göbüşlerinde pamuk şeker ve ballı süt, yerlerde yuvarlanıyorlar, günlerini gün ediyorlardı.



Bir kişi hariç. Mızmız Güllaç. Güllaç o güzel günün tadını hiç mi hiç çıkaramıyordu. Eski hamamın önündeki 3 basamaklı merdivenin en ucuna oturmuş kara kara düşünüyor. Asmış dudağını, yummuş gözünü. Ne pamuk şeker umrunda ne de sevinçli kahkahalar. Arkadaşları "Gelsene Güllaaç, hadi ama tadını çıkaralım." deseler de Güllaç "Üzgünüm, gelemem." diyor reddediyordu. 

Gerçekten de üzgündü Güllaç. Neydi ki sebebi? Halbuki çok neşeliydi o da arkadaşları gibi. Komikti, güzeldi, zekiydi aynı zamanda. E hava da pek güzel... Güllaç'ımız neden böyleydi?

Güllaç içinden geçiriyor:

(Ah ah.. Şimdi bu pamuk şekerler yağıyor ama elimi tutan, neşemi paylaşan bir prensim olmadıktan sonra neyleyim. Ah ah.. Gülüşümü beğenen, beni havalara uçuran sevdiğim olmadıkça neyleyim. Ah ah.. Parmaklarımın arası hep boş, doldurmuyor onun elleri.. Ah ah.. Gelse keşke hemen. O zaman en mutlu ben olurum ki. Ne var yani, ben de isterim beni korusun, kollasın. Şu mahallenin çocuklarından bıktım. Hep beni yoruyorlar. O gelse hiç olmazdı bunlar."

Güllaç'ın derdi belli oldu. Yalnızmış, ondanmış. Güllaç evine gidiyor. Yatıyor, uyuyor, uyanıyor derken derken aradan epeey zaman geçiyor.
Arada bir gülüyor ama bir anda gözleri uzaklara dalıveriyor.

Bir gün kapı çalıyor. Tık tık tık. "Sen de kimsin, hey?". "Ben mahalleye yeni taşındım da, buralarda arkadaş arıyorum kendime.".
Güllaç kapıyı usulca açıyor. Uzun boylu, mas mavi gözlü, sarışın bir çocuk. Göz bebekleri büyüyor Güllaç'ın. "Ben, ben, şey olur tamam hadi top oynayalım." diyor Güllaç. 

Çıkıyorlar sokağa, Güllaç'ın gözleri ışıl ışıl. Çocuğu izlerken topu kaçırıp duruyor. Bir sağa bir sola, düşe kalka, yuvarlana yuvarlana oynuyor.  Akşam oluyor, evlere dağılıyorlar artık. 
"İsmin?" diyor Güllaç. "İsmin neydi?". "Tomi, ismim Tomi". 

Eyvah eyvah sabahı zor ediyor Güllaç. Uyuyamıyor bütün gece. Sabaha da gözleri şişiyor.Daha sonraki günler Tomi ile güle oynaya geçiyor. Çimlere yatıp bulutları izliyorlar, sokak kedilerini kucaklarına alıyor, seviyorlar. Güllaç'ın bembeyaz yüzündeki yanakları hep al al.

Bir gün Tomi, Güllaç ile konuşmaya geliyor. "Güllaç" diyor. "Sen benim yüreğimsin. Ben seni oyuncak ayım Panti den bile çok seviyorum."..
Güllaç da cebinden kristal bir taş çıkarıyor."Al, Tomi" diyor."Al, buna baktıkça beni hep hatırla. Seni bu kristal taşımdan bile çok seviyorum.".

Güllaç ve Tomi artık hiç ayrılmıyorlar. Büyüyorlar. Dünyayı geziyorlar. Hiç bilmedikleri, ismini daha önce hiç duymadıkları ülkelere gidiyorlar. Bir sahil kasabasında, kumsalda güzel bir düğünle evleniyorlar. 


Sıcacık, mavi ve beyaz renkli küçük bir eve yerleşiyorlar.Evin etrafını pembe çiçekler sarmış. Masmavi denizin kıyısındaki evlerinde sonsuza kadar mutlu mesut yaşıyorlar..
Güllaç prensini bulmuş ve bundan sonra hiç dudağını asıp mızmızlanmamış. Hep ama hep mutlu olmuşlar.


SON.

Edischar

Güneşli Bir Gün


Merhaba,
Sonunda güneşli, şükür dolu bir gün daha. Edischar bugün yine çok neşeli ve şükür dolu. Şükür şükür.. Hayatımda olan nimetlerin hepsine şükrediyorum. Arıyorum tarıyorum, lütuflar karşısında şükürden başka bir şey bulamıyorum.

İnsanız ve bazen bir sorun olmasa bile modumuz düşük oluyor. Belki yediğimiz şeyler, belki bilinçaltımızda dolanan bizi tetikleyen şeyler. Çok da derine inemeyeceğim. Ama her nasılsa bu minnettar halime geri dönmeyi seviyorum.



Günler sonra yine hedeflerle başbaşayım. Olsun, kütüphane denen bir nimet var. Yararlanmak gerek. Geldim, İngilizce çalışacağım ve belki bir motivasyon filmi izlerim. Aslında "Five Feet Apart" filmini sıraya koymuştum lakin belki şuan için iyi bir fikir değil. Çünkü üzülmek ve ağlamak istemiyorum. Zaten Heredot beni yeterince yıprattı. Ay düşünün halimi, eğer ben bir aşk yaşasam ne hale gelirim kim bilir! Sağlığıma zarar yeminlen. (İngilizceyi şu bağlantıdan ilerletiyorum. Link )


Dün kütüphaneden kitap alma niyetindeyim. Elimdeki kitabı verip, yenisini istedim. Sen gel gör ki elimde gecikmiş kitap varmış. Hay anasını ya! Görevli "Kitap yanınızda mı hanımefendi? Gecikmiş." deyince afalladım. Bir utandım bir utandım. Sanki kitabı çaldım da yakalanmışım o derece. Halbuki çok düzenli olmamın yanısıra bu kitap benim kitapların arasına kaynamış, fark edememişim.
Hemen geldim geri getirdim. Onca üzerime yüklendiğim yük kitabı teslim eder etmez sırtımdan aktı gitti. Fiyuv..

Kitap alamayınca, evdeki Muhyiddin Şekur-Yazdan Kalan Son Gül kitabına başladım. Çok ilerleyemedim ama okunabilir. İlk defa bu yazarı okuyacağım. Yeni yazarlar, yeni tarzlar tanımak güzel.

Bugün belki bir hikaye paylaşabilirim ilerleyen saatlerde.
Yarın da ufak bir Mudanya gezisi planlıyorum, kısmet.

Herkese bol güneşli, şükür dolu, dipçik gibi bir gün dilerim.

Edischar.


24 Ağustos 2019 Cumartesi

Yenilikler

Yan tarafa ufak bir JukeBox (müzik kutusu) bıraktım. Edischar'ın kıro müziklerini dinlemek isteyen herkesi bekleriz.

Eksik Olan Zımbırtı


Bu Edischar'ın adrenalin bağımlılığı mı var nedir? 
Gittim Heredot'a mesaj attım. 
"Eksik olan zımbırtının adı neydi?" yazdım. Tabi öküz işte üstüne basa basa "Şebeke yok şebeke" yazmış. 
"Çözmeye çalışıyorum farkındaysanız, yardım için teşekkürler.Kolay gelsin." dedim. Yok ona da cevap vermedi. 
Şimdi bu bana yüz vermiyor ya ne yapar eder kazanır onu Edischar ama canı isterse. 

En son yine bu Heredot gibi uzun boylu muhteşem fizikli birine vurulmuştum. İş yerinden. Gel zaman git zaman çocukla arkadaş olduk, mesajlaşıyoruz, flört ediyoruz falan. Bu mal da evli çıktı. Hatta 2 çocuğu varmış. 26 yaşında 2 çocuk babası olmayı ve hiç belli etmemeyi nasıl başarırsın.
Bu salaktan sonra da iyice modum düştü. Korkuyorum birini kazanayım derken yeni üzüntüler meydana gelebilir.

Annem, senin gördüğün ilişki modeli bu diyor. Kaba erkek. Şimdi sen buna aşık olursun diyor. Haklı. Hep öyle oldu. Aman ya şu internet bir an önce hallolsun da görmeyeyim bu dangalağı.
(Bak iyi sövdüm arkandan, kulağın çınlıyordur umarım.)

Beklemek en iyisi diyorum ama yine de her seferinde ben adım atıyorum ve hep de pişman oluyorum. Beni beğenenlerin hiçbiri benim istediğim gibi olmuyor niyeyse. İlla ben seçeceğim. 

Neyse başka bir gelişme de yok hayatımda. O yüzden zorlasam da bir şey çıkmayacak, pek yazamıyorum ne yaptım ne ettim. Kütüphaneye geldim günler sonra. 
Debbie Macomber'dan bir şeyler okumayı düşünüyorum. 

Kalın sağlıcakla.

Edischar.

Vazgeç Gönül


Merhaba,
Dün size Heredot'tan bahsetmiştim. Bugün aradım. Dedim "Sorun ne?" Siz bana "Sinyal yok demiştiniz ama varmış". Bir kaç dakika konuştuk. İsmimi hatırladı ama. Ben yineledim bir kaç kere sinyal mevzusunu, en sonunda "O zaman gidin başkasını çağırın". dedi. Ben de "Tamam teşekkürler" dedim kapattım.

Hayır sen Türk ayısı mısın? Ulan etin ne budun ne? Bebelak kaşık maması mısın? Gerizekalı bebe. Sen kim oluyon?

Acayip sinirlerim gerildi. Bir şey de diyemedim, dondum kaldım. Bir aşk başlamadan bitti sayın seyirciler. Bir kere bi efendi ol. Tamam ısrarcı olabilirim ama yardımcı olmaya çalış yani. Aramışım o kadar.

Ben de salak gibi bir sürü hayal kurmuştum. Belki de sadece çapkınlık yaptı gelince ama sonra başka kızlara da yaptı yani bilemeyiz.

Hem bir yandan büyük bir dertten kurtuldum hem de bir yandan üstüme düşmemesine sinir oldum.

Bu gerizekalı bir daha bizim eve gelecek mi?
Gelince ağzının payını vereyim mi?
Hiç uğraşmayayım, pas vermeyeyim mi?
Kardeş bir bakar mısın? mı diyeyim?

İnsan sonradan bir arar dimi? Kusura bakmayın ya sert oldum galiba der. Hayır sarışın mavi gözlüsün, çekinik gensin ama gene de Türk ayısısın yani. Bu kadar kaba, öfkeli olabiliyorsun.

Hayır ben sana üzülmüyorum. Hayallerimdeki Heredot'un gidişine üzülüyorum.

Elveda Heredot.

Edischar.

23 Ağustos 2019 Cuma

Kavak Yelleri


Bugün bambaşka bir konudan bahsedeceğim.
Biliyorum, motivasyon ile ilgili yazıyorum arada çünkü hayatımın akışı bu şekildeydi.
Yarın öbür gün bunalırsam, bunalım da yazabilirim. Hangi konuya kafam kaçarsa onları yazarım.

Blogumu kimsenin bilmemesine istinaden, başka bir şeyden bahsedeceğim.
Lütfen bu blog asla keşfedilmesin..

Bu internet işleriyle bir hayli uğraşırken eve gelip giden genç bir delikanlı vardı. Yani bu internet bağlama şeylerine bakıyor. Bir kere geldi, öyle bir tipsizlikle kapıyı açtım ki, çocuk "Gerek yok çıkmanıza siz içeri girin, benim işim dışarıda." dedi.
Pek de umrumda olmamasına rağmen çocuğun mavi gözlü, sarışın, çekingen ve aşırı tatlı olmasını değiştirmiyordu bu durum.
Evet aşırı çekingendi, çünkü gözlerime bile bakamıyordu. Kaçırıyordu gözlerini.

Evi bulamayıp gelmeden önce aramıştı bu beni. O vesileyle telefonu elime geçti. Asla affetmem. Hemen kaydettim.

Daha sonraki günlerde doğan sıkıntıdan dolayı aramak zorunda kaldım ve aradım. Hatırladı ama bence hatırlamak hiç istemedi. O tipsizliğe ..

Kaderin oyunlarıyla kendi firmamı bırakıp, bu gelen çocuğun firmasına geçmek zorunda kaldım. Artık çocuk demek istemiyorum. Nedense ona "Heredot" ismini vermek istiyorum. Heredot diye bahsetmeye devam edelim.

Heredot dün yine geldi. Bu sefer yanında başka bir arkadaşı daha vardı. Hatırladığımdan daha da yakışıklıydı Heredot. Neyseki güzel giyinmiştim bu sefer. Yine çok çekingen falan. Bu "Çekinik gen", diğer arkadaşı da "Bodoslama gen". O da habire konu açmaya çalışıyor. Girişken bir tip.

Heredot'un gerçek adını öğrenmiş oldum arkadaşı seslenince. Belki Facebook hesaplarında adı ve çalıştığı firmayı aratarak ona ulaşabilirim, işime yarar düşüncesi var tabi. Bir şeyler oldu o gelince, kabloyu bağlamaya çalışıyor falan. "Abla" diye seslendi. Benim ev arkadaşı konuştu, anlamaya çalıştı. Ben de arkadan "Heredot"u izliyorum ama sanki hiç umrumda değil. Sanki dünyada son erkek o kalsa yine de bakmam. -Öyle tavırlarım vardır.- Ama bir şekilde o da bana bir enerji yolluyor farkındayım yani.

İşler uzun sürdüğü için kapıyı açıp kapatıyoruz. Geldi bir kere, kapıyı açtım. Göz göze geldik. Bu bir heyecanlandı, kekeledi, bir şey anlatmaya çalışıyor. Alla alla.

Evden çıkarken , eve internet bağlatmanın uğraştıracağını söyledi. "ARARIM" diye ekledi. Ararım derken arkadaşımla konuşmasına rağmen bana bakarak söyledi. Zaten öyle beklenmedik bir hareketti ki ev arkadaşım da Heredot çıktıktan sonra bunu fark ettiğini söyledi. Bir de mavi mavi gözleriyle o öyle deyince benim teller koptu.
(Ev arkadaşım da resmen sinir oldu. Niye onu beğendi de beni beğenmedi kafasına girdi yani. Elimiz ayağımız düzgün allaşükür bakabilir, beğenebilir yani.)

Neyse bu aramadı tabi. Arar mı bilmiyorum. Bundan bir şey çıkar mı onu da bilmiyorum.
Ki bir yandan beni beğenmesin, yaklaşmaya çalışmasın diye dua ediyorum. Çünkü olmaz yani. Sınırlarım var. Ben erkek arkadaşa karşıyım. Bıraktım o işleri.

Bir yandan da beğenilmek hoşuma gitmedi değil. Şimdi arasa beni "Ne arıyon lan sapık" der yüzüne kapatırım muhtemelen. Çünkü türk kızı olmak bunu gerektirir. Asla hislerini belli edemezsin. Mal gibi beklersin. Ağırdan alırsın. Yoksa basit kız derler.

Bu şekil olaylar olaylar.

Gelişme olursa yazarım. Galiba yarın bir arayacağım, evdeki sorunu öğrenmem gerek. Hadi bakalım.

Edischar.

22 Ağustos 2019 Perşembe

Hayalperestler ve Diğerleri


Merhaba,
Geç saatlerde düştük buraya.
Bugün ablama misafirliğe geldim. İnternet ile hayata bağlandım. Bir haftadır yaşadığım internet bağlatma deneyimi.. Şuan başka bir firmaya internet başvurusu yaptım, gelip bağlamayıp sorun çıkarttıkları için. Güya yarın sabah gelip yeni firma bağlayacak. Hadi inş!

Şuan kedi gibi koltuğa yayıldım, peynirli doritos eşliğinde Stranger Things izlemek istiyorum. Chilling modunu baya abarttım. Aman neyse. İngilizce çalışmak sayılır o da kıskıskıs.

Tam yazıyı kısa bir şekilde noktalayacaktım ki, ablamın eleştirilerine maruz kaldım. Yok internet çocuğu, yok bilmem ne.

Bu sayfamdan sadece bir kişinin haberi var. O da bana inanan ve destekleyen biri, en kıymetlim.
Kimseye blog yazdığımı söylemiyorum.
Çünkü insanlar o kadar negatif ki, yaptığım şeyi eleştirip beni darma duman edecekler. "Bunları mı yazıyorsun? Bu ne? Ne alaka?"..

Ne zaman bir girişim planım olsa "Ama o çok zor. Ama yapamazsın ki. Ama bu şartlarda bla bla..". Bir salın ya. Eğer bugüne kadar hatrı sayılır bir yere gelemediysen beni eleştirme, beni de kendine benzetme. Bırak hayal kurayım, bırak hata yapayım, bırak kendim öğreneyim. Bırak başarayım.

Hayalleri olan insanların enerjilerini nasıl böyle soğuruyorsunuz anlamıyorum. Evet bu blogdan kimseyi haberdar etmeyeceğim. Gerçekten bir yazar veya hatrı sayılır bir kitap çıkarana kadar kimseye söylemeyeceğim yaptığım işi. Çünkü alacağım cevaplar çok belli. Belki sadece yazacağım, belki bomboş bir tarla olacak burası. Ama özgürce dile getireceğim. Düşüncelerim, yazıya geçecek.

Burada yaptığım şeyi gerçekten seviyorum. Kendimi ifade etmeyi, hayal kurmayı, küçük de olsa hedef koyup başarmayı seviyorum. Belki biraz da olsa farklı düşünebilirim.

Ergen tribine girdim gece gece. Ama öyle!

İyi Geceler.
Edischar.

21 Ağustos 2019 Çarşamba

Ver Bana Düşlerimi

Kitap miminden önce bir yazım daha var 'Olağan şeyler' , sanırım aşağıda kaldı :)
Akşama kadar yokum gibi..

Akşama görüşürüz.
Edischar.

20 Ağustos 2019 Salı

Kitap Mimimimimimi


İrem Can, kardeşimiz mim hazırlamış, Sevgili Taha Akkurt mimlemiş.(Kendisini hepimiz çok seviyoruz. Kaliteli içerik üretiyor. Eğer hala duymadıysanız hemen uğrayın!)


İlk defa mim sorusu cevaplayacağım için heyecanlıyım. Bakalım neler oluyor. 

Aşağıda.. 

1) Kitap size ne kattı?
Kitap bana fark etmeden çok şey katmış. Yeni anlıyorum. Yazmayı, düşünmeyi, olayı içselleştirmeyi, empati yapabilmeyi.

2) Kitap arkadaş mıdır sizce?
Arkadaş değil, dosttur. Sırdaştır, derttaşdır, yoldaştır. Sıkı sıkı sarıldığın, bazen ağladığın, bağrına bastığın, bazen kahkahalar attığın biriciğindir.

3) Neden kitap okuyorsunuz?
Öncelikle bitmeyen bir öğrenme isteği. İkinci sırada merak geliyor. Üçüncü sırada ise gerçekten boş kalmamak için kitap okuyorum. Doğruya doğru. Bu süreçte de faydalı bir şey yaptığımı hissediyorum. Bir de sanırım kelime dağarcığımın artması için olabilir.

4) Kitabı ne sıklıkla okuyorsunuz?
Elimde başladığım bir kitap varsa, yemeden içmeden okumaya çalışıyorum. Genelde akıcı kitaplar seçiyorum bu ara. Yoksa acayip sarkıyor, kitap bana ben ona bakıyoruz sadece, uzaktan.

5) Hangi tür kitapları okuyorsunuz?
Aslında hep bilgi içerikli okuyordum. Merak ettiğim araştırma yazıları, tarih, sosyoloji, psikoloji, tasavvuf gibi. Lakin son zamanlarda iyiden iyiye New York Times Bestsellers.(utanmıyorum)

6) Kitap yazmayı düşündünüz mü?
Ciddi düşünüyorum. Bir gün bir kitap yazacağımı da biliyorum. Ama konu ne olur ne zaman nasıl olur bir fikrim yok. Sadece kadınsal bir his ile o günün geleceğini biliyorum. 

7) En sevdiğiniz yazar kim?
JK Rowling tabiki dermişim :) Seçemem ki. Kristen Hannah, Debbie Macomber gibi yazarları seviyorum. İnanın Dostoyevski, Tolstoy ne anlatıyor daha bilmiyorum. Ama klasiklere başlayacağım. Aklımda

8) Kitapları ciltler misiniz?
Ciltlemem lakin çok özenli bakarım. Kıvırmam kenarından, temiz yere koyarım vs.

9) Gezi kitaplarını sever misiniz?
Pek tarzım değil. Görsellerine bakarım ama gidip kendim gezmediğim sürece o yer ile ilgili gezi kitabı tercih etmem.

10) Kitap alırken kapağına göre mi seçersin?
Genelde nokta atışı yapar aradığım kitabı gider alırım. Lakin görseli güzel olan kitap ayaküstü beni çoktan kandırmış bile olabilir. 

Bu güzel mim için teşekkürler. Cevapları kısa ve içten cevaplamaya gayret ettim. Ben ise Beyaz Çiklet , ÇilekSuyu Sibel , Nuroviç , Açelya Söğüt ü mimliyorum. Cevaplayan elleriniz dert görmesin. 

Olağan Şeyler


Resmen tokat yemiş gibiyim. Bu havalar beni mahvetti. Kendimi hangi kanepeye atacağımı şaşırıyorum. Bir bakıyorum halıya uzanmışım, bir bakıyorum divanda uyuyakalmışım. Acayip bir şey.

Motivasyon blogu gibi davranmam, insan olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Her gün mutlu ve pozitif olduğunu söyleyen insanlara inanmayın. Kendine dahi yalan söylüyor olabilir.

İnsan bu, bir aşağı bir yukarı. Bir gün mutlu, bir gün depresif. Bu bir devinim, bir döngü. Ve çok olağan.. Asıl olması gereken salıvermek. Ah ben pozitif biriyim hadi pozitif olmalıyım, gibi bir şey yok..

Havanın gerekliliğini yaşıyorum.

Hayat.

İnternetimin bağlanmıyor oluşuna da gayet sinirliyim. Neyse hayr olsun! Gelince 3 gün başından kalkmayacağım.

Listelediğim işlerimin çoğunu halletim, geriye sadece çiçek bulup yetiştirmek kaldı.

Daha önce hiç çiçek yetiştiremedim. Ya soldu, ya çürüdü, ya da unutuldu gitti. Sadece kaktüs bakabilmişliğim var.
"Yeni başlayanlar için çiçek" tavsiyeniz varsa beklerim :) Hangi çiçek ile işe başlamalıyım?

-Bugün Arapça dersim vardı uzun zaman sonra. Çok şükür ilerliyoruz..
-Dün iki tane İngilizce metin çevirdim.
-Ve şuan kesinlikle diyeti bıraktım. Belki başka zaman tekrar başlarım. Ama şu günlerde değil. Bakacağız sonra çaresine.Acelesi yok.

Şuanki kitabım ile de ciddi düşünüyoruz.Bayıldım.

Edischar.

19 Ağustos 2019 Pazartesi

Her Gün Yeni Bir Edischar



BILOGIIIRRR!

Yazmazsam çatlayacağım yine. Bu yazmak acayip bir ihtiyaç, gerçekten.
Aslında acayip sıradan, hatta biraz bunalımlı bir gün. Yağmur yağacak yağamıyor bir türlü. Çık artık o bulutun içinden, bunaltma bizi!

Ve bütün gün internet bağlamaya gelsinler diye bayilerin, müşteri hizmetlerinin hepsini darladım. Sonuca ulaşamadım. Bitmeye yaklaşan telefon internetimden yiyorum.

Sağlıklı beslenmeye başlamama ithafen dün "falafel" yaptım. Asla kendim tamamını yapmakla uğraşmıyorum. Hazır pakette alıp sadece su ile ıslatarak yaptım. Suriyeli bir arkadaşımdan temin etmiştim. Gayet güzel.
Siyah-beyaz çekimli fotoğrafını bırakıyorum.


Böyle bir şey görürseniz abanın, alın.

Chris Steave - Altın isimli kitap sonunda bitti. Yani kitap ile ilgili yorum yapacak olursam, ilk 100 sayfada baya darlandım. Anlamadım, okuyamadım falan ama sonra baya açıldı ve son 100 sayfa ise cidden sürükleyici, ilgi çekiciydi. Çok fazla ipucu vermeyeceğim. Okunabilir.

Şuan yeni bir kitaba başladım. Semih Gümüş - Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz diye bir kitap. Aslında kitabı bitirmeden ismini yazmak çok riskli geliyor bana. Belki acayip saçma, belki hiç tarzım değil ama başlamış olduk yazalım diye konduruyorum buraya. İlerledikçe yorumlarımı yazarım. Nasılsa kitap blogger değilim. Serbest.

Bugün ise taze börülce yemeği yaptım. İlk defa denedim. Gayet güzel bir yemek oldu. Tabi öğlen bir tabakçık yedim, ikindiye doğru benim modum bi düşmeye başladı. Elim ayağım titriyor, rüyamda pizzalar havada uçuşuyor. Arkadaşıma dedim "Hemen buzluktan pizza çıkar, yapalım."."O da beni teskinledi. "Olmaz." dedi. Sonra da kıyamadı, "Hadi bir tane küçük olandan ye" dedi. Yiyince kendime geldim.Duramadım n'apiyim?

Bu diyet bana hiç yaramıyor. Acayip mutsuzlaşıyorum. Hele sen beni cipsleri, patates kızartmalarını gömerken gör. Yerimde duramam, bir neşe bir neşe.. 

Diyet konusunda kafam çok karışık. Bir ara Canan Karatay yapmıştım işe yaramıştı. Belki de az ama sık yeme ile ilgili bir diyet seçeceğim. İki ayrı uç.. Bakalım. Kafalar karışık. Zaten bu konuda başarılı olsam bu hale gelmezdim.

Yani kilom 64.5 aslında çok değil. Balık etliyim o kadar. Yemek yemek ve fit görünmek arasında seçim yapmaktan nefret ediyorum. Sadece bundan nefret ediyorum hayatta galiba. Yemek yemek için yaşayanlardanım. Sürekli yeni şeyler denerim. Quiche, taco, buritto, börekler, çörekler, pastalar..
Of.

Yemek yemeyince yaşamanın anlamı yok benim için :( Nasıl kilo vercem ben ?



Bir takım Bursa fotoğrafları. (Sevdim bu işi)

Bugün telefonla bir tanıdığım arayıp bana bir talip olduğunu söyledi? Töbe töbe ya. Tabiki hemen konuyu kapattım ve asla merak etmedim. 

Umarım internet yarın bağlanır. Hadi hep beraber çember oluşturup internetimin gelmesi için evrene enerji yollayalım.

Ve temayı beğendiğiniz için, değiştirmeme kararı aldım. Aslında hep beraber buna karar verdik. Yorum yapan herkese teşekkürler. 

Gidip biraz daha kitapların içine gömüleyim. Nasılsa orada kaybolmak bana çok iyi geliyor.

Görüşürüz.
Edischar.

18 Ağustos 2019 Pazar

Yardım!


Pekala, size sormak istediğim bir şey var. Ne de olsa ben yazıyorum ama okuma deneyimi yaşayan siz sevgili arkadaşlarımsınız..

Bu temadan memnun musunuz? Yoksa daha dinamik görüntülere sahip profesyonel bir site mi hoşunuza giderdi?

Açıkçası memnunum temadan, sakin, basit akıyor aşağı doğru. Oku gitsin. Eğer güzel fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim!

Bu temayı kesinlikle yedekleyeceğim. Eğer içimiz ısınmazsa geri döneriz. N'apalım?



Sorumluluklar, Planlar.


Tamam. Bugün yeniden başladı.
Yepyeni sorumluluklarım var.

-Evdeki yemekleri ziyan etme. Fazla ise komşulara dağıt.
-Oda düzenlemesi için resimlere gümüş rengi çerçeve al.
-Damacana su markanı değiştir.
-Daha atılgan ol.
-Bezelye konserve tenekesine ekecek çiçek bul.
-İngilizce çalış. Gelen metinleri Türkçeye çevir. 

Yepyeni sorumluluklar alındı ve hallolması gerekiyor. Şimdi bunları bir de "her şey ajanda"sına yazıyorum. 

İlk siyah-beyaz fotoğraf denemeleri yapıldı. (Bütün güzel fikirler için "Beyaz Çiklet"e teşekkür ederim.







Kendi espressomuzu kendimiz yapıyoruz ;) Şöyle buzlu, çikolatalı bir şeyler denedik. 

Bir ara da eve gelen misafirlerime ikram etmek için "Zencefilli kurabiye" yapmayı düşünüyorum.

Dün yorumlarda bir ip ucu vermiştim. Belki fitness'e başlarım. Ama şuan net değil.

Şimdilik bu kadar. Hey Maşaaallahh.

İngilizce çalışmaya gidiyorum.

Sevgiler.
Edischar.

Sivri Dilli Edischar!


O kadar edebi şeyler yazıyorsunuz ki okuduğumu anlamıyorum. Ciddiyim. Çok güzel sayfalar keşfediyorum ama ben okuduğumu anlamıyorum. Neden böyle şeyler yazıyorsunuz? Bu bir yetenek mi yoksa mecazları cümleye döşeyince daha mı edebi oluyor anlamadım...

Eleştiri yaparak girdim konuya hadi bakalım sağ çıkalım bu yazıdan.

Edischar içinden ne geliyorsa, aklında ne dolanıyorsa onu yazıyor. Şiir de yazıyor ama onda bile durup düşündüğü dakikalar çok sınırlı. İçeride bir kaynak var sanki kendiliğinden usulca akıyor işte. Bu kadar yani. Bilemedim. Ya da sizin sularla benim sular çok farklı.

Yağmurlu bir günü geride bırakarak yepyeni, taze, güneşli bir gün sundu bugün bize hayat. Her yeni gün yepyenidir ve aslında hiç de birbirinin aynısı değildir. Bazen monoton görünse bile günlerin. Bir kere girdiğin dereye bir daha aynı sen olarak giremezsin.

Mesela mevsimler. Hiç diyor muyuz "Ah yine mi sonbahar? Yine mi kış geldi. Çok sıkıcı..". Böyle bir şey diyor muyuz. Ben hiç duymadım. Çünkü hepsi birbirinden farklı, yepyeni..

Bugün de yepyeni olsun. Hayat her gün, fırsatlarını bize yeniden açıyor.

Dün kuaföre gittikten sonra bana bir özgüven yüklendi. Nerede kendini beğenmeyip sızlanan Edischar, nerede bugün özgüvenli, bakımlı, tertemiz ve şık giyinmiş Edischar.

Hayal kur, plan yap ve harekete geç. İşte bütün mesele bu! :D

Bugün kendimi seviyorum. Aslında genelde severim kendimi. Bir şeyleri sevmenin nesi yanlış ?
Lisedeyken sürekli kusurlarımı bulup, karanlığa battıkça batarken hiç kolay değildi.. O fırtınalı ergenlik hiiiç kolay değildi. Ama bir gün aynaya baktım ve "Artık kendini seveceksin. Başka çaren yok." dediğimi hatırlıyorum. Sonrası biraz sancılı ama şuan hayata olumlu bakan, kendini sevdiği için başkalarını da seven biri var.

Bu konuyu açıyorum çünkü bütün o kötü düşünceler içindeki insanları görüyorum. Kendinizi beğenmiyorsunuz, depresyona giriyorsunuz. Neden dostum neden? Hepimiz o kadar farklı ve özeliz ki. Hepimizi aynı kalıba sokmaya çalışıyorlar biliyorum. Barbie'ler, diziler, mankenler, lüks hayatlar, başarılı insanlar... Bunlar hep algı oyunları işte.

Kendimizi kendimiz olduğumuz için sevelim. Yaralarımızı okşayalım, kendimiz kapatalım. Hata yapma hakkını verelim kendimize. Düşersek de "Tamam olsun, sen elinden geleni yaptın.Canımsın." diyelim.

Kimsenin vermediği şefkati kendimize verelim.


Başkalarından sevgi beklemek yerine biz birilerini sevelim? Biz fedakarlık yapalım. Olsun, enayi olalım, onlar varsın "Enayi" desin. Kullansınlar bizi, öyle sansınlar. Çok mu.

Birine yardım etmenin verdiği hissi biliyor muyuz? Ya da bir kap yemeğini komşuna vermenin sıcaklığını?

İnsanız ve nankörüz doğru. Karşımızdaki insan her an bir nankörlük yapabilir. Ama biz de çok nankörlük yaptık. "Hayır canım ben o kadar iyi biriyim ki kimseye kötülüğüm dokunmadı. Melek gibiyim. Onlar kötü, kaka, pis." NAH dokunmadı.

Ben size söylenmiş bir sır vereyim. "Karşınızdaki kişide eleştirdiğiniz, size batan ne varsa, o sizde de var.".

Evet. Yanlış duymadınız. Sizde de aynısı var. Ve hayat aslında kendini bunlardan arındırmak için bir süreç. Kendi karanlık yüzünle yüzleşmeden, yaralı bir kedi gibi kenara çekilerek yapamazsın. Huzura eremezsin..

Neyse. Bugün de böyle içimizdeki karanlığı neştere yatırdım. Daha güneşli günler için. Kendimizi tanımak için.

Edischar.